30 Ocak 2014 Perşembe

LONDON BY EDWARD RUTHERFURD


A historical London novel written by Salisbury born writer Edward Ruherfurd is recently published in Turkish. A story of London and Londoners through the ages since the geological formation of the city. No, not kidding, just started to read it and the second sentence of the novel starts like this: “Four hundred million years ago, ....”. Not sure how it’s gonna be our relation for the next 1083 pages...

                                    -------------------------------

Salisbury doğumlu yazar Edward Ruherfurd’un Londra isimli tarihi romanını aralık sonunda görüp aldık. Meğer daha yeni çıkmış piyasaya. Kitap, şehrin jeolojik oluşumundan günümüze, çağlar boyunca Londra’dan ve Londralıların yaşamlarından kesitleri içeriyor. Yok şaka değil, daha ikinci cümlesi “Dört yüz milyon yıl önce...” diye başlıyor. Önümüzdeki 1083 sayfa boyunca kitapla nasıl bir ilişkimiz olacak göreceğiz bakalım...  

28 Ocak 2014 Salı

MALLOW FRITTATA



Another farmers market visit day and again the fridge is full of wild herbs. We missed so much to have them around all the time, since weeks, every farmers market day we come home and cook something with them. Easy, healthy and delicious.

Today we had malllow frittata for the lunch. Leaves of roughly chopped bunch of mallows, sliced spring onions, eggs, corn flour or fine bread crumbs, olive oil, salt, black pepper, dried red chilli flakes. Ta taaa! Enjoy your frittata!

                               -------------------------------------

Bu hafta pazarda otların arasında yine kendimizi kaybettik ve buzdolabını otla doldurduk. İstediğimiz zaman elimizin altında ot bulunması rahatlığını o kadar özlemişiz ki, haftalardır pazara gittikten sonra eve koşup hemen birkaç çeşit ot yemeği yapıp afiyetle götürüyoruz. Hem kolay, hem sağlıklı, hem de lezzetli.

Bugün pazar dönüşü de ebegümecili kaygana pişirdik. Kabaca doğranmış ebegümeci yaprakları, ince doğranmış taze soğan, yumurta, mısır unu ya da galeta unu (bizim evdeki usûl, kavanoz diplerinde hangisinden arta kalmış varsa bitirmek için o), zeytinyağı, tuz, karabiber, kırmızı pulbiber. Şifa niyetine...

26 Ocak 2014 Pazar

BOMONTI FLEA MARKET








After having weeks without rain, enjoying the sun with a temperature around 15-16 °C in Istanbul, today we have a dark and freezing winter day.  We woke up little bit early and headed to Bomonti Flea Market near the old Bomonti Beer Factory.

The flea market is settled on sundays at the same market place where Istanbul’s only organic market takes place on saturdays. Bomonti Flea Market has a character between flea market and antiques market. There are enough stalls to spend at least one hour looking to oldies. The dealers are kind but as a couple who spend lot of time in antiques markets and shops, when we compared some prices with our previous purchases from other markets and shops,  we can easy say that at least half of them are talking about unrealistic prices (sometimes ten times more). As in all antiques markets, here also to bargain is welcome.

Despite the cold wind and the high prices, we spent couple of hours there and came back home with two trophies: an old green glass bottle and a traditional Turkish hard candy jar. Happy? Yep!

                              ----------------------------------------

Haftalardır İstanbul’da yağmursuz, 15-16 derece civarında seyreden güneşli havanın tadını çıkardıktan sonra, sonunda karanlık ve buz gibi bir hava var dışarıda. Bugün biraz erken kalktık ve eski Bomonti Bira Fabrikası’nın yakınında kurulan Bomonti Bit Pazarı’na yollandık.

Bit pazarı pazar günleri, cumartesi günleri kurulan İstanbul’un tek organik pazarının kurulduğu pazar yerinde kuruluyor. Bomonti Bit Pazarı, bit pazarıyla antika pazarı karışımı bir yapıya sahip. Eskilere bakarak en az bir saat dolanabileceğiniz kadar tezgâh var pazarda. Satıcılar kibar ama antika pazarlarında ve dükkânlarında çokça vakit geçiren bir çift olarak çok rahat söyleyebiliriz ki, en azından yarısı uçuk (zaman zaman on kata kadar varan) fiyatlardan söz ediyorlar. Bütün antika pazarlarında olduğu gibi burada da pazarlığa açıklar.

Soğuk soğuk üfüren rüzgâra ve yüksek fiyatlara rağmen, birkaç saat dolandık pazarda ve eve iki ganimetle döndük: Yeşil eski bir şişe ve bir şekerlemeci akide şekeri kavanozu. Mutlu muyuz? Olma mı! 

9 Ocak 2014 Perşembe

MALLOWS FOR RAKI TIME



This week we made our first visit of the year to farmers market, we lost ourselves between the aromas of fresh vegetables, fruits, goat cheeses, olives, rustic breads and we came back home with our hands full of things we missed when we were away. Two of them are nettles and mallows. Actually in London it’s not difficult to find both but mostly in dog poo areas. And in the markets, they do not bring and sell these herbs picked from the dog poo free areas like in Turkish farmers markets.

In western Turkey, we use to eat lots of vegetables and herbs. Wild herbs form an important part of the diet specially in Aegean region of Turkey. During winter and spring, if we are around our home in the island, we pick them directly from our garden. If we are in Istanbul, we buy from farmers markets. We use them in soups, böreks (Turkish pies made with filo pastry), frittatas. 

And sometimes we boil them just few minutes, then drizzle lemon juice or vinegar and olive oil top of it, add one crashed clove of garlic and enjoy with the rakı!

                                    -------------------------------------

(Ey Okur! A Cat From London yayın hayatına Londra ellerinde başladığından, Londra’ya yaşamaya ya da gezmeye gelecek her milletten okuyucuya ulaşsın diye dili İngilizce idi. Her ne kadar adında bir değişiklik olmasa da, artık Türkiye’de olduğumuz için yazıları İngilizce ve Türkçe yazmaya karar verdik. Vatana millete hayırlı olsun diyor, açılışı yapıyoruz...)

Yeni yılın ilk pazar ziyaretini bu hafta yaptık. Mis gibi meyve, sebze, keçi peyniri, zeytin, köy ekmeği kokularının arasında kendimizi kaybettik ve sonunda eve elimiz kolumuz özlediğimiz bir sürü şey ile dolu olarak döndük. Uzaktayken en çok özlediğimiz şeylerden biri kışın ve baharda bol bol ot yiyememek olduğundan, ısırgan ve ebegümecileri görür görmez kapıp eve getirdik. Her ne kadar pazarlarında bulunmasa da, Londra elleri ısırgan ve ebegümeci kaynadığından, her yürüyüşte karşımıza çıkıyordu. Üstelik dört mevsim kış olduğundan her daim bulmak mümkündü ama kuçu eesi aromalı olmayanı bulmak neredeyse imkânsızdı.

Adada kendi bahçemizden topladığımız otların körpeliğinin yanından bile geçemeyecek kartlıkta olsalar da, ebegümecilerin bir demedi acilen haşlandı, üzerine zeytinyağı limon gezdirildi, bir diş de dövülmüş sarımsak eklenince akşamki rakı sofrasına mis gibi meze oldu. Şimdi aklımız keçi peyniriyle börek olacak ısırganlarda.  

4 Ocak 2014 Cumartesi

SANTA KEEPS COMING AND COMING...


Since we came back to Istanbul, we are trying to settle and the house still is a madhouse. But on the other hand, we enjoy the sun, drinking delicious tea during hours while looking to the blue of the sea, the friendship of fluffy street cats, breakfast with crunchy simit (Turkish bagel), being spoilt by mom treats...etc.

This time the new year came to us with new plans, challenges and good surprises. Meantime, Santa also is very busy and keeps visiting us everyday. (Oh yes, he is still around). He brings us  packages full of love and care from special friends.

First from Ankara, from Tülin...

Then from Izmir from Depressive Bear...

And today from Istanbul, from Eda...

Dear friends, thank you all for being there, for your love and care! You enlightened our week!